Hz. Mevlâna’nın eserlerinde ve yaşamında insan sevgisini merkeze alan yaklaşımı, onu "hümanist" olarak tanımlayan görüşlerin temelini oluşturur. “Sen parça oldun, bütünden niçin ayrıldın? Dön geri, dön geri! Bu yol sonsuzdur” (Divân-ı Kebîr) dizelerinde insanın aslına duyduğu özlem vardır. Hz. Mevlâna, din, dil, ırk farkı gözetmeden insanı “eşref-i mahlûkat” olarak görür. Tasavvufî anlamda olgun insanı merkeze alır. Bu da Batı’daki hümanist idealin bir karşılığı gibi algılanabilir. Mesnevi'deki hikmet dolu hikâyeler, insanın nefsine vurgu yaparken birçok evrensel dersler ve değerler içerir.
- Batı hümanizmi ise, insanı Tanrı’dan bağımsız bir değer kaynağı olarak görür; Hz. Mevlâna insanı Allah’ın bir yansıması olarak değerlendirir.
- Tasavvufî bakışta, insanın değeri Allah’a yakınlığıyla ölçülür; hümanizmde ise akıl ve bireysel özgürlük öne çıkar.
- Çoğu düşünür, Hz. Mevlâna’ya hümanist denmesini, onu Batı’ya “anlaşılır” kılmak için yapılan bir kavramsal uyarlama olarak değerlendiriyor.
Mesnevi deki “Fil ve Karanlık Oda” hikâyesi bu konuya örnek teşkil etmektedir: Bir grup insan, karanlık bir odada bir file dokunur. Her biri farklı bir yerine temas eder: biri hortumuna, biri kulağına, biri ayağına... Her biri file dair farklı bir tanım yapar. Ama hiçbiri bütünü göremez.
Hz. Mevlâna’ya göre insanın görüşü sınırlıdır; hakikati bütünüyle kavrayamaz. Bu durum, Batı hümanizminin “insan her şeyin ölçüsüdür” anlayışıyla çelişir. Herkesin farklı görüşlere sahip olması, Hz. Mevlâna’ya göre çatışma değil; hakikate giden yolda çeşitlilik işaretidir. Bu da hoş nazar ve tevazu gerektirir.
Filin tamamını görebilmek için “ışık” gerekir. Bu ışık, Mevlâna’ya göre akıl değil, aşk ve ilhamdır, yani ilâhi aşkın rehberliğidir.
Hümanizmde insan yüceltilir; Hz. Mevlâna ise insanı ilâhi aşkın taşıyıcısı olarak görür.
Hümanizmde insan, kendi iç gücüyle dönüşür; Hz. Mevlâna’da ise dönüşüm, Allah dostunun sadrından gelen feyzle gerçekleşir. İnsan, Allah’ın isimlerinin aynasıdır ve sadr olan, ilâhi feyzi hâl ile aktarır.
Hümanizmin merkeze aldığı insan, çoğunlukla akıl ve duyularla tanımlanır. Hz. Mevlâna’nın merkezindeki insan ise ruhani bir boyut taşır.
Hümanist düşüncede özgürlük, dışsal baskılardan kurtulmaktır. Hz. Mevlâna için özgürlük, nefsin esaretinden kurtulmaktır.
Mesnevi’de sıkça geçen “kendini bil” çağrısı ise tasavvufi bir derinlik taşımaktadır. Hz. Mevlâna’ya göre insan, sadece maddi bir varlık değil; ilahi bir sır taşıyan, seyr-i sülûk ile hakikate ulaşması gereken bir cevherdir. Hz. Mevlâna, “Kendini bilen, Rabbini bilir” hadis-i şerifinden yola çıkarak, bireyin kendi nefsini tanıyarak ilâhi hakikate ulaşmasını hedefler. Ona göre insanın en büyük düşmanı kibir, hırs, benlik ve gaflet gibi içsel zincirlerdir. Bu zincirlerden kurtulan kişi gerçek özgürlüğe ulaşır.
Hümanizm, insanı dünyevi bir değer olarak merkeze alır; Hz. Mevlâna ise insanın içindeki ilâhi özü merkeze alır. Her ikisi de insana ayna tutar: biri aklın, diğeri ise ilâhi aşkın aynasıdır.
Fotoğraf: Tâlik yazı ile "Ya! Hz. Mevlâna!"
Ülkemizde, duvarında Hz. Mevlâna yazan tek cami olan Kurşunlu Camii, Odunpazarı, Eskişehir